Haksız Bir Kibirden Sahici Bir Özgüvene

Pelin Dilara Çolak
4 min readMay 5, 2024

--

Youtube önce mevcut özgüvenimi mahvetti, sonra muhtemelen hayatımdaki en büyük kazanımlardan birini sağladı.

Lise çağımda ukala, ağzı iyi laf yapan, kişilere hatalı veya yetersiz olduğunu ironi ile göstermeye çalışan tiplerdendim. Derslerim de fena değildi. Aşırı girişken olduğumdan okul etkinliklerinin düzenlenmesinde rol üstlenirdim, bu yüzden hocalarımla da aram iyiydi. Dolayısıyla kimse bana bulaşmak pek istemezdi.

Buna yol açan temel sebeplerden biri ailemdi. Annem ve babam epey girişken, özgüveni yüksek insanlardır. Dahası kardeşimle bana çocuk yaştan beri bir bireymişiz gibi davrandılar.

Konuyla ilgili tüm detaylarıyla hatırladığım bir anım var. Bir gün sevdiğimiz aile dostlarımıza misafirliğe gitmiştik, siyasi bir tartışma yapılıyordu. Ben de aralara girip bir şeyler söylüyordum fakat yaşımdan dolayı henüz benim sözüm geçer akçe değildi. Sonrasında babam bozulduğumu farketmiş olacak ki bana dönüp Ben kızım kime isterse ona oy vereceğim! diyerek elimi öptü. Ben de gülümsedim.

Ailemin bu ve benzeri tavırları, 25 yaşına geldiğimde Youtube kanalı açarak felsefe konuşmaları yapma cesaretini kazandıran şeydi. Sevgi ve saygı gördüğüm bir ortam içerisinde büyümüştüm ama ben özgüven meselesinin inceliklerini kavrayabilecek olgunlukta olmadığımdan özgüveni, kibir ile karıştırıyordum.

Özgüven sizin inşa ettiğiniz değil; size giydirilen bir şey olduğunda esasen maskeli bir kibir oluyor: “Ben iyiyim, çünkü öyle diyorlar!” Bu kez kendinizi olmadık yarışmaların içerisine sokarak rekabet ediyorsunuz. Çünkü özgüvenden farklı olarak kibrin sürdürülmesi, bir başkasına kıyasla büyük olduğunuzu kendinize kanıtlamanıza bağımlı. Dolayısıyla burada vazgeçilmez olarak bir rekabet var.

Bu yüzden ben de lise ve 20'li yaşlarımın başında adeta bir ruh emiciymişim gibi ayakta kalmam için gerekli olan enerjiyi insanlarla münakaşaya girme yoluyla sağlıyordum.

Bunları hatırlamama yol açan şey, şimdilerde saygısız ya da sert eleştiriler aldığımda dahi beni takip eden insanların yazdığı ifadeler oldu; “Dilara saygılıdır, bu münakaşaya girmez, kavga etmez.”

Gerçekten de 5 senedir popüler işler yapıyor olmama ve içlerine çekilmem için tahrik edilmeme rağmen münakaşaların pek parçası olmadım. Bir prensip olarak “Madem sosyal medyada iş yapıyorum saygılı, terbiyeli olmam lazım.” gibi kağıt üzerinde kurallar da belirlememiştim.

Bu yüzden önceleri eski halimi hatırlayarak”Çekiniyor muyum, özgüvenimi mi yitiriyorum?” diye düşünmüştüm. Fakat bu bakış, özgüven denilen şeyin yanlış bir tanımına dayanıyordu. Yitirmekte olduğum şey sahici bir özgüven değil; sahip bir haksız kibirdi.

İşin aslı, önce felsefe, sonra akademi, sonra dijital platformlarda iş yapmanın bana en büyük katkılarından biri, söz konusu bilgi ya da genel olarak yaşam olduğunda, kimsenin ukalalık yaparak karşısındakinin deneyimini küçümseme hakkına gerçekte sahip olmadığını anlamam oldu.

Çünkü esasen kimse bu yetkinlikte değil. Belirli bir alanda yetkin olsa bile yaşam konusunda değil. Yaşamın ustası diyebileceğimiz bilgeliğe en yakın kişiler ise kendi üstünlüğünü kanıtlama çabasının içerisine dahi girmiyor. Nitekim üstün olduğunu kanıtlamak, üstün olanın özelliği değildir. Onlar bir çaba sarfetmeden, sadece oluyorlar. Bunu Doğu felsefesi ile karşılaşmalarımda öğrendim.

Dolayısıyla şimdilerde saygısızca bir şey ile karşılaştığımda söylemin içeriğinden ziyade iki şeyi düşünmeyi deniyorum:

1) Söyleyeni bu bakış açısı ve tavra iten bir nedenler ağı olduğunu hatırlamak ve böylelikle bu söylemin gerçekte benimle çok az ilgisi olduğunun farkına varmak

2) Bu söylemin alımlayıcısı olan benim buna nasıl tepki verdiğimin söylemin değerini belirlediğini görmek

O yüzden beni sinirlendiren bir söylem ile karşılaştığımda daha sıkı bir yanıt geliştirmek için çabalamak yerine “Bu yorum beni neden bu kadar sinirlendirdi acaba?” diye düşünmeyi deniyorum.

Mesela neden insanlar görünüşüm üzerinden beni acımasızca aşağıladığında hiç umrumda olmuyor da düşünsel becerilerimin eleştirilmesine tahammül edemiyorum? Benim değerler hiyerarşimin kurulmasında kimlerin ve nelerin etkisi oldu?

-”Benim akıllı kızım!”

Hala kimin onayını almak arzusundayım?

Elbette bu gibi tartışmalar, herkes gibi benim de kimi zaman egomun çatlaklarından içeri sızıyor ve öfkeleniyorum. Karşı savunmaya yeltendiğimde tıpkı kendini gören bir göz gibi, kendimi yakalayıp şu sorularla durdurmayı deniyorum:

“Bu söylem sana neden acı veriyor? Burada acıya yol açan arzun nedir?Bu arzu, bende her zaman başarı oluyor.

Sonra başa dönüyorum, başarılı olmak neden benim için bu kadar önemli…

Çoğumuzun arzuladığı şey tanınmak, onay görmek, sevilmek ve saygı görmek elbette. Bunda yanlış bir şey yok.

Ama benim konuya dair kavrayışım şu; esasen özsaygı, insanların sana saygı duymasını sağlayarak inşa edileceğin bir şey değil.

“İnsanlar bana saygı duyuyor!” diyerek kendimize saygı duymuyoruz. “Herkes beni seviyor diyerek!” kendimizi sahici bir şekilde sevmiyoruz. Bu bir yanılsama. Böyle olduğunda lisedeki Dilara gibi, taşımak için çok fazla çaba sarfetmenin gerektiği bir kostüm oluyor. Kendini kanıtlamak için daimi olarak rekabet etmek zorunda hissediyorsun. Dışa bağımlı bu onay mekanizmasıyla içsel bir huzur sağlamanın imkanı yok.

O yüzden eylemlerimi belirleyen temel motivasyonda önemli bir kayma oldu. Sevilmek veya saygı görmek değil; kendime olan sevgi ve saygımı kaybetmemek odaklı. Burada hala bir onay mekanizması var fakat bu kez kendinin rızasını alabilmeyi amaçlıyor.

Günün sonunda “Evet batırdım, iyi yapamadım, yeterince iyi değilim sanırım ama ben kendimden razıyım…” diyebiliyorsan, sanki su geçirmez bir kumaşmışsın gibi seni aşağılamayı amaçlayan söylemler üzerinden bir şekilde akıp gidiyor. O zaman kendini büyük olduğuna ikna etmek için büyüklenmeyi denemiyorsun.

Dahası, kendimize saygı duymaya başlamamızın bir yan etkisi olarak insanlara da içtenlikle saygı duymamız mümkün hale geliyor. Çünkü dahil olmadığın yarışmanın kaybedeni de olamayacağını anlıyorsun. Diyaloglar, rüşdümüzü ispatlamamız gereken yarışlar değil; dönüştürücü karşılaşmalar haline geliyor. Bu çok daha büyük bir kazanım.

İşte bu erginleşme yolculuğumda yüzbinlerce kişi ile etkileşim kurarken edindiğim en büyük deneyimlerden biri oldu. Başka büyük bir katkısı ise fotoğraflarda gördüğüm kendimden nefret ederken nasıl kendini beğenmeye başlamam ama o başka bir yazının konusu.

--

--